4 Aralık 2014 Perşembe

Üstümüzdeki muhteşem manzara:Gökyüzü



Üstümüzdeki muhteşem manzara: GÖKYÜZÜ..
Geçen gün mesleğim icabı Apa kasabasına gittim. İşimi bitirip dönerken karanlığın tam olarak çöktüğü yatsı namazı civarı idi. Arabamı durdurdum ve gökyüzüne baktım. Gökyüzü ve yıldızların parlaklığı dikkatimi çekti. Bir müddet gökyüzünü seyrettim. Çocukluğuda da,  daha annemin dizinin dibinden ayrılmadığımız günlerde, Denizli’nin yatağan kasabasında yaz geceleri kadınlar mahallede belirli yerlerde oturup sohbet ederlerken biz çocuklar da sokakta oynardık. Yorulunca da gelip annemizin dizine başımızı koyar uyuyuncaya kadar da gökyüzünü seyrederdik. Köy yerlerinde, özellikle yaz gecelerinde, hava kirliliği de olmadığından  gökyüzü parıl parıl parlar ve yıldızlar bütün ihtşamıyla görünür ve bizler de gökyüzündeki yıldız cümbüşüne bakardık.
İşte Apa kasabasından yatsı vakti gelirken seyrettiğim gökyüzü bana o günleri, çocukluğumda seyrettiğim gökyüzünü hatırlattı. Gökyüzü hiç değişmemişti. Bir ucundan diğer ucu yüzbin ışık yılı olduğu söylenen Samanyolu Galaksisini seyrettim. Uzun zamandır özellikle şehrin hava kirliliğinden fark edilmeyen Saman Yolunu bulut zannettim. O kadar net görünüyordu.  Bu manzara karşısında hayran kalmamak mümkün değildi. Bir zamanlar “Bu dünyada en güzel ve en muhteşem manzara gökyüzü manzarasıdır” demiştim. Aynen öyle olduğunu bir kez daha gördüm. Cenab-ı Hak bu en güzel ve en muhteşem manzarayı herkesin seyredebileceği bir şekilde yaratmış ve gözler önüne sermiştir.
Şehirlerdeki hava kirliliği, ışıkların çokluğu ve meşgalelerin çokluğundan başımızı kaldırıp gökyüzüne bakamayışımız gibi sebeplerden dolayı maalesef bu manzaradan çoğumuz habersiz yaşamaktayız.
Daha sonra güneşin gitmesi ile başlayan karanlık ve ortaya çıkan yıldızlar beni düşündürdü. Bir müddet tefekkür ettim. Güneş var iken bunların hiçbirisi yok, güneş gidince küçük-büyük adeta sayısız yıldız “ben de varım” dercesine ortaya çıkıyorlar. Bu hal beni çok etkiledi. Güneş var iken onlar yok, güneş gidince küçük- büyük hepsi ortada. Buradan bir kapı açıldı ve Firavunların, Nemrudların ve emsali zatların nasıl ortaya çıktıkları inkişaf etti. Şöyle ki:
Nasıl maddi alemde güneş var ise kimse yok, o yok ise herkes var. Aynen öyle de: Manevi alemde de bu kâinatın sahibi ve mutasarrıfı olan Allah’ın varlığı ve birliği kabul edildiği anda artık başka ilah yoktur. Başka Rab yoktur, başka mutasarrıf yoktur ve hakeza… İlah ta O’dur mülkün sahibi de. Tasarruf eden de O’dur. Her şeyi O yaratmıştır başka yaratıcı yoktur. Rızıkları yetiştirip bütün canlılara ziyafet çeken O’dur. Başka rızık veren yoktur. Hayatı veren O’dur, Nerede bir canlı varsa onu yaratan O’dur, rızkını veren de O’dur.Yaşatan O’dur, öldüren de O’dur, ve hakeza… Hep O…Ondan başkası yok. O var başkası yoktur. İşte maneviyatta terakki eden bazıları bu manayı görmüşler ve “ La mevcuda illa Hu.” Ve “ La meşhuda illa Hu..” demişlerdir.
İşte gerçek imanı elde edenler hep O’nu görmüşler ve mahlûkatı ve mevcudatı O’nun eserleri, sanatları olarak görmüşler ve anlamışlardır. Evet, bu alemde mülk te O’nundur, tasarruf ta O’na aittir.Yaratan O’dur, yaşatan O’dur, öldüren O’dur, rızık veren O’dur.Bütün işler O’nun elindedir. O demeden bu âlemde bir tek yaprak bile düşmez.
Amma O’na iman olmazsa, O’nun varlığı ve birliği kabul edilmezse, güneş gidince küçük-büyük bütün yıldızların ortaya çıkması gibi ortalığı sahte ilahlar doldurur. Adeta inkar etmekle manevi alemlerini karartanların alemlerinde herkes küçük bir Nemrud veya küçük bir Firavun olarak ortaya çıkarlar ve o kişinin kendisi de küçük bir Firavun ve Nemrud olur. “Ben istediğim gibi yaşarım, istediğim gibi giyinirim, bana kimse karışamaz” demeye başlar. Hatta bazıları o kadar ileri gider ki: cehennemi hiddete getirip parçalanmak derecesine getirir ve “Allah’ın emir ve yasakları burada geçmez, burada bizim dediğimiz olur, insanlar burada Allah’ın emir ve yasaklarını tatbik edemezler, bizim emir ve yasaklarımıza göre hareket etmek zorundadırlar” diyerek adeta cehennemi hiddete getirirler. Yarın bu gibiler cehenneme atıldıkça cehennem “daha yok mu?” diyecektir. Bu gerçek ayet ile sabittir.
İşte Allah’ın varlığı ve birliği kabul edilmediği ve O’na teslim olunmadığı zaman ortalığı böyle söyleyen ve böyle hareket eden ve bunları tatbik etmeye çalışan küçük büyük Firavunlar ve Nemrutlar kaplar. Kişinin “istediğim gibi hareket ederim, istediğimi yaparım, istediğim gibi giyinirim” gibi sözler söylemesi ve yapması küçük bir Firavun ve Küçük bir Nemrud olduğuna delildir.
Allah’a teslim olunmayan bir dünyada şahıslar Firavunluk dava edebildikleri gibi ülkeler de aynı yola girebilirler. Hak hukuk tanımazlar, canlarının istediği gibi davranarak canavarlaşırlar ve dünyayı da kana bularlar.
Demek bütün mesele, şahıs olsun ülke olsun, Allah’a teslim olmak veya olmamak meselesidir. Allah’a teslim olanlar O’nun emir ve yasaklarına göre hareket ederler, O’nun rızasını kazanarak cennete, ebedi saadete kavuşurlar. Büyük olsun küçük olsun Firavun ve Nemrudlar’ı ise hasretle cehennem beklemektedir.
Bu Nemrud ve Firavun güruhuna yazıklar olsun.
Selahattin Altıntaş/Merhaba gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder